Sanki 31 Mart 2019’da büyük bir deprem yaşandı da artçıları hala devam ediyor.
Referandum, seçim derken sandık başına gitmekten yorulduk ama son seçimle ilgili tartışmalardan hala kurtulamadık.
YSK son kararı verdi ve İstanbul’da yeniden sandık başına gidilecek, yeniden seçim yapılacak.
Aslında sadece İstanbul’da değil farklı seçim bölgelerinde de seçim yenilenecek.
Mesela Artvin’in Yusufeli ilçesinde 2 Haziran’da seçim yapılacak.
Neden?
Basında çıkmış bir haberden alıntı yaparak cevap verelim:
“Artvin'in Yusufeli ilçesinde, 31 Mart 2019 Pazar günü yapılan yerel seçimlerde AK Parti adayı Eyüp Aytekin, 3 oy farkla seçimi önde bitirmiş, CHP adayı Barış Demirci ise seçimi ikinci sırada tamamlamıştı.
CHP, kısıtlılığı bulunan 4 seçmenin oy kullandığı gerekçesiyle YSK’ya itirazda bulunmuştu. YSK, itirazı iki kısıtlı seçmenin oy kullandığı gerekçesiyle kabul etti.
İlçede seçimlerin yenilenmesine karar verildi.
2 Haziran 2019’da Yusufeli’nde yeniden seçim yapılacak.”
Ne kadar ilginç değil mi?
Bir parti, üyelerine çeteci dediği bir kuruma başvurup kendine göre hata olarak gördüğü bir durumun düzeltilmesini istiyor.
Netekim durum da düzeltiliyor.
CHP’nin itiraz gerekçesi; ‘kısıtlı seçmen’lerin oy kullanması durumu Ak Parti’nin de gerekçelerinden biri.
Peki, daha ne var Ak Parti’nin iptal başvurusunda?
Sandık kurullarının görevlendirilmesinde usulsüzlük olduğu iddiası var.
Öyle mi?
YSK’nın tespitlerine bakalım.
İstanbul’da 31.280 sandık var. Bu sandıklarda toplam 62.560 memur görevlendirilmesi gerekirken bu yapılmamış.
Ne olmuş peki?
Feto soruşturmaları kapsamında kamudan ihraç edilen, Bağ-Kur emeklisi, belediye işçisi,
asker, taşerondan kadroya geçen vb. farklı alanlardan toplam 19.742 kişiye memur ve üye görevi verilmiş.
Yani sandık görevlisi olması kanunen mümkün olmayan 6.644 kişi sandık başkanı, 13.098 kişi de memur üye olmuş.
Devamı var mı?
Var elbette.
Merak eden küçük bir araştırmayla her türlü bilgiye ulaşabilir.
Sonuç olarak YSK gayet demokratik bir oylamayla 7-4 gibi bir oranla seçimin yenilenmesi kararını vermiş.
Yok efendim YSK baskı altında karar vermiş. Nasıl bir baskıysa bu en çok etkilenmesi gereken, koltuğunu koruma güdüsünü en çok yaşaması gereken başkan karşı oy veriyor.
Seçimin yenilenmesi kararı kime yarayacak?
Her iki tarafa da menfi ve müspet etkileri olabilir.
Kim iyi değerlendirirse yine ipi o göğüsler.
Ben Sayın İmamoğlu’nun aşırı derecede piarının yapıldığına şahit oluyorum.
En yakınımdaki hemşehri güzellemelerinden tutun da, karizmasına, demokratlığına, mağdur edildiğine kadar…
Ben öyle düşünüyor muyum?
Hayır.
Asrın hırsızlığı Ekrem İmamoğlu’nun bilgisi dışında yapılmışsa onu mağdur eden, organize bir şekilde kendisine çalışanlardır.
Yok, bu durumdan haberi varsa zaten mağdur olamaz.
Seçimi kazanmış, kendine güvenen bir aday seçimin tekrar edilmesinden rahatsız olmaz.
Bilakis, yerini sağlamlaştırdığı gibi, karşı tarafa da okkalı bir demokrasi tokadı indirmiş olur.
Bence Binali Yıldırım da mağdur değildir. Olması gerektiği şekilde çalışmasını yapmış, hantallaşan, kendini beğenmiş, burnundan kıl aldırmayan, seçmene tepeden bakan teşkilata rağmen iyi bir oy oranına ulaşmıştır.
Asıl mağdur, iradesinin sandığa yansıyacağını bekleyerek ve demokrasiye inanarak oy kullanan on milyondan fazla seçmendir.
Anti parantez farklı bir yaklaşımla devam edeyim.
İmamoğlu partisinin oyunun neredeyse iki katını alarak büyük bir rekor kırmış ve parti üst yönetiminin tartışılmasının zeminini hazırlamıştır. Önümüzdeki süreçte etkilerini göreceğiz bu durumun.
Yıldırım ise partisinin ve MHP’nin ortak adayı olmasına rağmen Cumhur ittifakının oy oranına ulaşamamıştır.
Bu arada MHP’nin özellikle büyük şehirlerde ittifaka katkısının ne olduğunu merak etmiyor değilim.
Yeniden yapılacak seçimde kimin kazanacağını kestirmek zor değil.
31 Mart’taki hataları tekrar etmeyen ipi göğüsleyecektir.
Bize de İmamoğlu ya da Yıldırım kim olursa olsun tebrik etmek, takdir etmek düşecektir.
Parantez içi bitti, hâsılı kelam:
Bu memlekette serin bir rüzgar estiğinde kimin üşüdüğüne, grip olduğuna bakmak lazım.
Eğer Claudia Roth öksürmeye başlamışsa,
İsrail rahatsızsa,
Amerika endişeli,
Avrupa Birliği tedirginse ve onların içimizdeki taşeronlarının da gözleri yaşarmaya başlamışsa doğru yoldayız demektir.