Şubat, ayların en küçüğü ama içine neler sığdırmış öyle.
Doğumlar,
Ölümler,
Katliamlar,
Darbeler…
Rahmetli nenemin (babaannem) yöremizde ‘Küçük Ay’ olarak anılan Şubat için söylediği şu ifadeler hâlâ aklımdadır:
“Ben küçüğüm küçüğüm, hep-i-sinden mucuğum1,
Ya siner2 otururum, ya eser3 doldururum”.
Özetle anlatılmak istenen yılın en kısa, kış mevsiminin son ayı olan şubatın zaman zaman beklenenden sert geçtiğiydi.
Şubat, demokrasi tarihinde asla unutulmayacak, affedilmeyecek post-modern darbenin yaşandığı ufacık ama çok soğuk ayın adı.
Fadime Şahinlerin, Müslüm Gündüzlerin reytingleri alt üst ettiği, irticanın pkk’dan daha vahim bir şekilde memleketi kasıp kavurduğu bir dönem.
Öyle ya zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanına göre PKK’dan daha tehlikeliydi irtica.
Sahi irtica neydi?
Besmele
Namaz
Oruç
Başörtüsü
Sakal
Yeşil bayrak
Tekbir
İftar
Tarikat
Erbakan
Başbakan...
Halkın ne kadarını temsil ettiği tartışma konusu bile olmayan aczmendilerin Kocatepe’de ‘şeriat isteriz’ diye bağırması/bağırtılması seçilmiş meşru hükumete müdahale için önemli bir gerekçe olmalıydı.
Susurluk’ta meydana gelen ve mafya, polis, devlet ilişkisini ortaya koyan trafik kazası hala gizemini korumakla birlikte o dönem için hükümet devirmeye önemli bir gerekçeydi.
Merhum başbakan Necmettin Erbakan’ın bazı Müslüman kanaat önderlerini başbakanlıkta ağırlayarak iftar vermesi taşmak için bekleyen bardağı biraz daha doldurdu.
Bütün olaylar tesadüfen(!) ülkeyi darbe şartlarına hazırlıyordu.
Bütün bunlar karşısında yüksek rütbeli laik subaylar da irticanın iktidarda olduğu tespitini(!) yaptılar ki burası çok çok önemli!
Sincan belediyesinin yaptığı Kudüs gecesi de son derece irticacı, gerici, yobaz görüntülerin verildiği bir programa dönüşmüştü.
Bütün bunların karşısında kendini tutamayan tanklar 1997 Şubatında demokrasiye balans ayarı yapmak üzere sokaklara çıkmıştı.
Artık vakit yaklaşıyordu.
Suyun daha da ısınması lazımdı.
Bu olayın hemen bir gün sonrasında dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel gerici hükûmete bir uyarı mektubu gönderdi.
“Başörtüyle okumak isteyenler Arabistan’a gidebilir”, şeklindeki tarihi açıklamayı yapan “şapgasız çıkmayan” devlet büyüğümüz.
Bunu laik, çağdaş ve modern kadınların yani ülkenin asıl sahiplerinin Ankara’da düzenlediği ‘şeriata karşı kadın yürüyüşü’ takip etti.
Takvimler 23 Şubat 1997’yi gösterirken şeriat isteriz şarkısı bir kere daha seslendirildi.
Bu sefer yer İstanbul’du şarkıyı da tarikatçı yobazlar değil karışık bir mürteci korosu seslendiriyordu. Hem de Fatih’te, Fatih camisinde, ellerinde yeşil bayraklarla!
Sonrası malum.
Beceremeyenler(!) bırakıp(!) gitti.
Artık bugündeyiz.
Yıktığı hayallerle, yarım bıraktığı hayatlarla birilerine göre bin yıl sürecek 28 Şubat geride kaldı.
Maşayı tutan el kırılmadıkça ateşi karıştırmak için fırsat kollayanlar olacaktır.
17-25 Aralık’ta, Gezi’de, 15 Temmuz’da olduğu gibi.
Coğrafya kaderse, Türkiye’nin kaderi güçlü olmaktır.
Kendi için ve kendisine bakan, model alan bütün dünya halkları için.
Kan emici emperyalistlerin karşısında dimdik durmak için.
İnşallah hep birlikte.
- Mucuk: Küçük, ufak tefek, küçücük
- Sinmek: Bir köşeye çekilip beklemek
- Esmek: Sert rüzgârla birlikte kar yağışı anlamında kullanılmıştır.