Dünyanın pisliğine herkes canhıraş bir şekilde katkıda bulunuyor. Kendisini dünyanın efendisi sayanlar, dünyayı kendi malları gibi görenler bir tarafı yok etmek için her türlü yöntemi kullanırken diğer taraftan “nefes almak” için yaşama tutunmaya çalışanların mücadele çırpınışları… Yığınlarca insan bedenen yaşıyormuş gibi görünse de ruhen ölü gibidirler. İnsan hayatını umutsuzluğun öte kıyısında başlatmak ister; çünkü bu tarafta özgür değildir. Kuşlar kanatlarının kıymetini uyandıktan sonra anlar. Bugünlerde “siyahlar” birçok ermiş Abdal'ın yaptığı gibi sarnıcın boşaldığını görmüşlerdir. Yaşamak için ölüme başvurmaları bundandır. Ellerinden çıkıp gidenin benlikleri olduğunun farkına varmalarıdır. Birilerini yok etmek için değil kendi yitirdikleri için birini ya da kendilerini son noktaya çekerler artık onlar için ötekinin bir anlamı kalmamıştır. İnsan onuru “ Nefes alamıyorum, nefes almak istiyorum, her şeyi yasaklayabilirsiniz ama Allah’ın verdiği nefes alıp vermeyi asla kısıtlayamazsınız” dedi. Ve yeniden kendine gelmeli insan sahip oldukları ile değil kişiliği ve inanmışlığı ile var olmalı. İlişkilerde bir taraf sürekli idare edildiğinden sorun yokmuş gibi görülebilir belki de insan hep böyle gideceğini sanır. Değişen konjonktürde zamanla ilişkilerde nasıl gedikler açıldığına hepimiz tanık oluyoruz. Sözün ehemmiyetinin olmadığı bu zamanda bütün söylenenler yarım kulakla dinlendiği için hiçbir zaman ruhlara tam olarak tesir etmemektedir. Bu yüzden sahip olduğumuz kendimize özgü özelliklerimiz bir başkası tarafından kabul görmediği ve sıradanmış gibi algılandığı için çürümeye terk edilmiş durumda kalıyor. İnsanı insan kılan sahip oldukları değil tamamen kişiliğidir. Bu tür insanlar her şeyi olduğu gibi açıklayacak kadar kişilik sahibidir ve kullandığı cümlelerin hiçbirinde karşı oldukları duyguları okşayacak yaldızlı cümleler bulamazsınız. Halbuki insan verebildiği sürece insandır. İnsanlar sadece isterler şuraya talibim, burası benim olsun, beni mutlaka gözetmelisiniz, yıllardır sizlere hizmet ediyorum gibi ardı arkası gelmeyen kendine özgü narsist övünmelerle kendisine sürekli yeni pazarlar arar. Kendilerini biliyormuş gibi pazarlamaya çalışan ama aslında hiçbir şey bilmeyenlerin yaptıkları zavallı bir bilgenin taklidinden başka bir şey değildir. Böyle davranmakla yaşamlarının amacına ihanet eden ve yaşamlarında amaç diye bir şeyin varlığı söz konusu olmayan kalabalıklardan başka bir şeye dönüşmeyen de elbetteki insandır. İnsan çoğu zaman en seçme hislerini o kadar basit ve boş insanın yanında mevzu eder ki aklıselim olarak düşünmeye başladığında neyin ne olduğunu anlar ama iş işten geçmiştir o zaman. Bütün haller insanın içindeki zaman duygusunu maskara eden zıtlıklar sarsıntısı içinde geçer. Öyle yaşıyorsunuz ki size ait olduğu için hiçbir şeyle övünemiyorsunuz. Artık mallarınızı, ailelerinizi ve hayatlarınızı kiralayabilmenizi büyük mutluluklar sanıyorsunuz. Bütün bu hasar bu felaket size düşmanlardan gelmiyor. Hayır, hayır aslında düşmandan geliyor, kendisini olduğundan büyük hale getirdiğiniz kendisi için cesaretle savaşa gittiğiniz, onun şanı için kendinizi ölüme sürüklemekten kaçınmadığınız kişilerden geliyor. Sizi buyruğu altına alanın da sizden bir farkının olmadığını sadece iki gözünün, iki elinin, tek bedeninin olduğunu, yani en sıradan insandan bir farkının olmadığını görmeden kendinizi yok etmek için ona tanıdığınız avantajlar hariç. Bütün bunların hepsi inatçı kulluk etme arzusudur.